“Biz kendimizi ifade ediyoruz. Bizi anlamak ve dinlemek istemiyorlar. Muhtarlar köprüdür. Ama dinleyen yok. Ciğerimiz yanıyor.”
Bu sözlerin sahibi Diyarbakır Sur ilçesi muhtarlarından Koçero Topdemir ve onunla birlikte yine Sur muhtarlarından Ahmet Şen ve Ali Kızgın’ı Cumartesi günü (30 Ocak 2016) da Ankara’da Tüm-Bel-Sen toplantı salonunda dinledik.
Ankara Barış Bloku’nun “Barış Mümkün” panelinde muhtarlarla birlikte Cumhuriyet’ten Gazeteci Kemal Göktaş, CHP Ankara Milletvekili Avukat Şenal Sarıhan ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar da konuştular. Toplantının kolaylaştırıcı da bendim.
Katılım çok yüksekti; öyle ki çoğu dinleyicileri yersizlikten toplantıyı ayakta izledi.
Neler konuşuldu?
Panelde Göktaş, Sarıhan ve Sancar 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesi ve sonrasındaki gelişmeleri hatırlattılar. IŞİD’in Diyarbakır, Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları; PKK’nin iki polisi öldürmesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun süreçle ilgili olumsuz beyanatları üzerine konuştular.
Hendekler bahane edilerek kentlerin-kamu düzeni ve kamu güvenliği için olduğu söylenen - kuşatma/abluka altına alınması, sokağa çıkma yasakları ve bunun yarattığı sorunlar ile devletin uyguladığı ölçüsüz şiddet, hasta ve yaralıların sağlık hizmetlerinden yararlandırılmaması, asker, polis, korucu, militan ve sivil can kayıpları; sivil nüfusun maruz kaldığı-yaşam hakkı, eğitim, sağlık, beslenme, barınma hakkı-ihlaller de konuşulan konular arasındaydı.
Göktaş, Sarıhan ve Sancar
Kemal Göktaş sonuç olarak, barışın “güvenlik devleti anlayışına karşı verilecek mücadele ile kazanılacağı”nı söyledi.
Şenal Sarıhan, “İnsan hakları ve özgürlükleri açısından tablo ağır ve bu ağır tablo olağanlaştırılıyor. Halkın gözden çıkarılması olgusu var. Toplum olarak barış üretelim. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) sorunu çözmeyi düşünmediğini gözlemliyoruz. TBMM’de durum budur” dedi.
Prof. Dr. Mithat Sancar da “Barış mümkündür ama nasıl? Nereye gidiyoruz?” diye sordu.
“Çözüm süreci vardı, bitti.Devlet hendeği bahane ediyor.Tedip operasyonu yapıyor.Tıpkı Dersim operasyonları gibi. Bu konuların ve AKP’nin yeni güvenlikçi politikalarının Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) konuşulduğuna dair bilgiler var.
“Barış mümkün, ama bu silahların susmasından ibaret değil. Barış, demokrasi cephesini oluşturmak ve büyütmekle, korkuyu yenmekle, eşitlikçi, özgürlükçü bir demokrasi için mücadele etmek ve bunu inşa etmekle mümkün.” dedi.
Muhtar Topdemir: Hayvanlar da mağdur
Muhtar Koçera Topdemir nüfusun yüzde 60-70’inin “Diyarbakır’ın kalbi” diye tariflediği Sur’u terk ettiğini, hayvanların Sur’da kaldığını ve mağdur olduklarını anlattı.
“60 gündür, ekmek yok, su yok, elektrik yok.CHP heyet gönderdi ama CHP ağır kalıyor. CHP’den gözleri ile gördüklerini kamuoyuna, dünya kamuoyuna anlatmasını istiyoruz.
“Türk halkıyla bir sıkıntımız yok. Eşitçe, dostça barış içinde yaşarız. Siyasi partiler ve insanlar alanlara/meydanlara inerse barış hemen olur. Bir yaralıyı sokaktan aldıramayandan bir şey beklenmez. Vahşete sessiz kalınmamalı.
“İnsanlara zorlama yapılıyor. Hendeğin arkasındakine de, beş yaşındakine de, 60 yaşındakine de aynı şekilde davranılıyor: Bütün bir halka zulmediliyor. Kürt halkı boyun eğmemiştir. Bize de bunu-boyun eğmemeyi- miras bıraktılar. Boyun eğmeyeceğiz.
Muhtar Şen: Çocuklarım okula gidemiyor
Muhtar Ahmet Şen Hendek tehdit olarak değerlendirilse bile tankla, topla üzerine gitmenin yanlışlığına dikkat çekti; konuşarak, tatlı dil ile kaldırılabilirdi”.
“Evimden hiçbir kıyafet almadan çıktım. Üç kızım var. Ahırdan bozma bir yere sığındım. Bunu da bulamayan aileler var.
“Bizim ağzımızdan savaş çıkmadı.Israrla barış, barış diyoruz.Biz Yahudi, Ermeni, Süryani hep beraber yaşadık Sur’da.. Beş yaşındaki kızım “eve ne zaman gideceğiz baba? “ diye soruyor. Cevap veremiyorum.
“Duygusal kırılma var. Bunu söylemem lazım. Medyanın sessizliğine tepki var.Hepimiz kardeşiz. Barış istiyoruz.
Ekmek dağıtmak için sokağa çıktım beni gözaltına aldılar.
Muhtar Kızgın: Parklara mahkum edildik
Ali Kızgın toplantıda yanında getirdiği fotoğraflarla Sur'un bugünkü durumunu anlattı.
Muhtar Ali Kızgın iki ayda ilçede yaşananları özetledi, sağlık ocaklarının savaş politikalarının aracı hainle getirilmek istediğini, binlerce öğrencinin iki aydır eğitim alamadığını söyledi.
“Sur’da 80 bin nüfus olarak savaş çemberindeyiz. Altı mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edildi, kalan dokuz mahalle de bezdirilmek istendi. Ali Paşa Sağlık Ocağı’nı karakol/kışla haline getiriyorlar.
"Okul yok takdir, teşekkür verdiler"
“Binlerce öğrenci iki ay boyunca eğitim alamadı. Takdir, teşekkür verdiler. Neye dayanarak veriyorsun, eğitim almamış ki? Benim okul çağında çocuğum var. Milli Eğitim 'özel ders vereceğiz' diyor. Özel ders falan yok.
“UNESCO Dünya Mirası listesinde olan eserler var. Beyaz Cami, Kurşunlu Cami, Hasanpaşa Hanı tahrip oldu. Tank ile ateş ediyorlar şehir içinde ve tarihi binalar zarar görüyor. Altı mahalleden göç var.
"Polisler 'terörist muhtar' diyor"
"Polisler bize ‘terörist muhtar’ diyor. Çok fakir insanlar var, yaklaşık beş bin insan başka mahalleye göç etti. Bize anons yapıldı: ‘Boşaltın evlerinizi yıksa başınıza ne geleceğini biliyorsunuz’ diye. İnsanlar kendi memleketlerinde parkta yaşamaya mahkum edildiler.
"Yasakların bize getirdiği nefret tohumunu gördüm. Kürt halkı olarak ayrılmak istemedik, birlikte yaşamayı, kardeşliği istedik. Şimdiki gençler bunca baskıdan sonra ‘biz bunu istemiyoruz’ diyorlar. Ev yapılır, mama olur ama çocukların zihniyetini nasıl değiştirebilirim? Hazır bomba gibi oluyorlar.Bu çok vahim bir durumdur, çok tedirginim, bu gelişmelerden.
"Barışa varız"
“Sokağa çıkma yasağı olmadığında da gaz bombası ile dövülüyor bir de… Hepimizin kanaati hendek arkasındakilere şefkat, ikna, diyalog, müzakere ile yaklaşılsaydı Sur bunu yaşamayacaktı.
“Bizde bu kanaat var. Devlet adeta, ‘ben sizi tankla, topla boğarım’ diyor. Herkes bilsin ki hendekler tepki sonucudur. Gözaltı, tutuklama, operasyon korkusundan yapıldı. Feryadı duymak lazım. Türkiye onurlu kamuoyuna bu feryadı gösterecek misiniz?
“Diyarbakır’da zor durumdayız. Çığlığımızı duyun. Bir namusumuz, bir onurumuz kaldı. Bilinsin ama, onurumuzu çiğnetmeyiz. Onlar ne kadar savaş dese de biz barış diyeceğiz. Elini uzatırsa biz de uzatırız. Barışa varız.
Durum acil
Sonuç: Sur muhtarlarının çığlığını devlet katında duyan olur mu bilmem. Ama demokratik kamuoyu, küçük bir örneği “barış mümkün” panelinde yaşandı. Kürt halkı ile özgürlük, demokrasi, barış konularında dayanışma içerisindedir.
Kürt sorununun barışçıl ve demokratik tarzda çözümü için ve halihazırda devam eden çatışmaların durması, silahların susması için hazır bir reçete yok. Ama ihlallere karşı barışçıl ve demokratik tepkilerde bulunmak, barış elini karşılıksız bırakmamak, dayanışmayı büyütmek lazım.
“Önce ne yapılmalı?” sorusu hem zaman hem de meselenin model oluşturulmasıyla ilgili kısmı gibi gelebilir. Öyle sıkışık, yaşamsal bir dönemden geçmekteyiz ki, “Çatışmaları Aşarak Dönüştürmek” kitabında Johan Galtung’un sözünü anmadan geçemeyeceğiz.
”…yaratıcılık bazen zaman sıralamasını değiştirmek demektir.” (s.227)
Bu görüşü benimsiyorum. Durum acildir. Ne yapıp edip, barışa ve yaşam hakkına saygımızın gereği olarak silahların susmasını sağlamalıyız. Elimizden ne geliyorsa, hemen şimdi, dostlar... (HÖ/BA)